|
|
|
LÜLEBURGAZ YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ |
|
|
|
KİTAP EKMEKLE BİR TUTULURDU ENSTİTÜLERDE |
|
|
|
|
|
|
|
KÖY ENSTİTÜLÜLERİNİN KURULUŞU |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Köy Enstitüleri Ne Zaman Kuruldu?
Cumhuriyeti kuran çağdaş aydın kadrolar eğitimin öncelikle köylerden başlaması gerektiğini belirleyerek, eğitimi köylere indirgemeyi benimsemişlerdir. En büyük eserleri ise Köy Enstitüleri’nin kuruluşu idi. Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki halen önemi yeterince anlaşılamadı. Köy Enstitüleri’nin başlıca amacı kırsal alanı kalkındırmak, köylüyü eğitmek ve eğitmenlerle köylüyü üretici duruma getirmekti. Çünkü Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemizde okuryazar oranı neredeyse yok denecek kadar düşüktür. Özellikle kadınlarda ve köylerde durum daha da kötüdür. Bu tablo karşısında Atatürk ve arkadaşları yeni rejimin ruhunu ve düşüncesini köye de ulaştıracak bir eğitsel devrim hareketini başlatırlar. Gerçek anlamda devrimci bir hareket olan Köy Enstitüleri hareketi yalnızca köyün maddi kalkınmasını değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak köy insanını bilinçlendirmeyi, onu hiçbir kuvvetin istismar edemeyeceği modern bir kırsal yaşam biçimine kavuşturmayı amaçlar. 17 Nisan 1940'da "Köy Enstitüleri" kurulmaya başlanır.
Amaç Neydi?
Köy Enstitüleri’nde yaşam, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin anlatımı ile tam "birliktelik, katılım, yetki" ve "sorumluluk" eksenlerine oturtulmuştur. Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınır. Okul yöneticileri ile öğrenciler her konuyu tartışabilirler. Enstitüleri’nin kuruluşunda Atatürk politikası uygulanır, tarıma elverişli arazilerin seçilmesine özellikle özen gösterilir. Eğitim anlayışı açısından Köy Enstitüleri’yle diğer okullar arasında çok önemli nitelik farkı bulunmaktadır. Köy Enstitüleri’ne eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitüleri’ndeki anlayış o dönemde "Eğitim, Üretim içindedir" şiarıdır. Hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmek ve hayata birlikte bakmaktır.
Cumhuriyeti kuran genç kadro, büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyordu. Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi. Yine genç cumhuriyet kadrosu, demokrasiyi altın tepside sunmuştu ve yaşaması için altının doldurulması gerektiğinin farkındaydı. Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar. Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar. Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti. Özellikle Türkiye gibi halen köy kökenli ve tarıma dayalı yapılarda modelin önemi çok sonradan daha iyi anlaşılmıştır. Çünkü köy çocukları bu modelde hem eğitiliyor hem de geleceklerini hazırlıyorlardı. Küçücük çocuk köyünden geldiği gibi üretimin içerisine giriyor, kendi okulunu kendisi yapıyor, koyun güdüyor, müzik yapıyor, klasik eserler okuyor. Kendisine koyun gütmesi söylenen çocuk artık sorumluluk almış olmakta ve kendi sorumluluğunu ve bilincini oluşturmak zorunda. İsmet İnönü Hasanoğlan’da yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtir. Duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştiriyordu. Bilindiği gibi bu şekilde yetişen çocuklar kendilerine güveni olan, mutlu ve üretken insanlardır. Ancak bugün özgüveni eksik, çok sayıda insanın mutlu olmadığı ve kimseye güvenmediği bilinmektedir. Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez. Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz (Erdal Ataberk). İşte Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin modernizasyonunu hedefliyorlardı. Bu, onların ülkenin geleceğine ilişkin temel felsefeleri idi.
Çağın En İleri Eğitim Modelidir
Köy Enstitüleri eğitim modeli, bireyler eolayların farkına varabilme yetisi kazandırıyordu. Kendi bilincine varan, ülkesinin ve dünyanın değerlerinin farkına varır. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır. Ancak ülkemizi bu duruma getiren soğuk savaş mantığı sahipleri, ülkemizin geleceğe yönelik yetişmiş insan yetiştirme projesini erken fark ettiler ve engelleyebildiler.
Köy Enstitüleri aslında ülkemizin içinde tam algılanmadan, dünyada yankı bulmuştu. Şakir Ezacıbaşı NTV'de yanlanan Kültür ve Kimlik programında 1950'li yıllarda Londra'da toplanan Asyalı öğrenciler konseyi toplantısında konuşan UNESCO başkanının Türkiye'nin, yani Tonguç Hocanın Köy Enstitüleri’nin önemini vurgulayan bir konuşma yaptığını belirtiyor. Toplantıda UNESCO başkanı Birleşmiş Milletler’de Köy Enstitüleri ile ilgili birçok belgenin ve dokümanın olduğunu ve örnek gösterildiğini vurgular. Tabii bu büyük projenin çıktıları olan eğitmenler gittikleri köylerde hemen işe sarılır, köylüleri eğitmeye başlar. Ülkenin her tarafına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirler. Kısa sürede bu eğitmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyet artar. Köylerde tiyatro bile kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılır. Bugün ülkemizin köy kökenli okumuş kişilerinin genelde bu tür eğitmenlerin bulunduğu ortamdan geldiğini göreceksiniz. Bu konuda araştırma yapmış bir okurumdan aldığım bir e-posta iletisinde, Köy Enstitüleri açıldığında zamanın Amerikan hükümetinin hazırladığı istihbarat raporunda "Dikkatli olun Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor" denilmektedir. Ancak Köy Enstitüleri’nin kapanması ülkemizin bağımsızlık politikasının kırılma noktası ve miladı olarak görülebilir. Bu tarihten sonra eğitimin dokusu ve felsefesi değişmiş, köylere kültürel ağırlıklı eğitim, yerini ezberci eğitime bırakmıştır. Cumhuriyetin temel hedefi olan köylüyü aydın çiftçi durumuna getirmek yerine sahipsiz, kendi sorunlarını devlete iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmış, çaresiz durumda görmek hepimizi rahatsız etmektedir.
14 Nisan 2005 Perşembe günü Prof. Dr. Emre Kongar'ın Çukurova Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kolu’nun davetlisi olarak 3 saati aşkın süren mükemmel konferansını dinleyince olayın ne denli önemli olduğunu anladım. Sayın Kongar'ın konferansında insanlık tarihinin geçirdiği tarım, sanayi ve bilişim devrimlerinin yanında dünyadaki gelişmelere ve soğuk savaşın ülkemiz üzerindeki etkilerini dinleyince bir kez daha Köy Enstitüleri’nin niçin kapatıldığını daha iyi anladım.
Batı Bu Modelden Neden Korktu?
1940'lı yıllarda üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem Hasan Ali Yücel’in Köy Enstitüleri’nin kurulduğu döneme denk gelmektedir ki; bu dönemde UNESCO tarafından dünyaya Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmektedir. Türk eğitim tarihine bakıldığında Cumhuriyetin eğitim projesinin bu dönemde şahlandığı, ancak çok kısa sürede önünün kesildiği görülmektedir. Bu dönemden sonra soğuk savaş anlayışı ile ülkemizin önüne konulan süreç sonucu insanlarımız birbirine düşürüldü, toplumun en dinamik kesimi olan üniversite gençliği ağırlıklı olarak olaylara da taraf oldukları için üç kez ülkede darbe yapıldı ve her seferinde üniversiteler sorunların merkezi olarak gösterildiği için üniversiteler zaptü-rapt altına alınmaya çalışıldı.
Köy Enstitüleri’nin temel espirisi, bu eğitim modeli kişinin kendi farkına varılabilirliğini kazandırmasıydı. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu. Maalesef ülkemiz o gün bu kazanımı koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci, batının baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı. Bugün bizler Köy Enstitüleri’ni okuyunca hayıflanıyoruz, ancak yakalanan fırsatların değerlendirilmemesi kaçan trene benziyor. Toplum olarak o dönemde neye sahip olduğumuzun farkında değildik. Bugün de farkında olduğumuz inancında değilim.
Köy Enstitüleri’nin Kapatılmasının Bugüne Yansıması Nedir?
O dönemde ülkemizin karşı karşıya olduğu zorlu koşullar ve dış dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu olarak Köy Enstitüleri, soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin raflarına kaldırıldı. Bunu takip eden süreçte ülkenin aydınlık geleceğinin eğitim projesi önce yatılı öğretmen okullarına, sonra yatılı okula, sonra da normal lise eğitimine zamana yayılarak bertaraf edildi. Ülkenin dinamik gençlik sağ sol ayrımı yapmadan anarşinin içine sürüklendi ve üç kez yapılan darbelerle gençlik pasif hale getirildi.
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olması gereken entelektüel kesim devletten yavaş yavaş dışlandı. Bu dönemden sonra da ülkemiz eğitimi kalite yönünden gerilemiş, ülkemiz sürekli borçlu bir duruma gelmiş, kırsaldan kentlere plansız göçler başlamış, devasa kentler etrafında kontrol edilemez büyüklükte varoşlar ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bugün yönetilemez ve kontrol edilemez bir duruma gelinmiştir. Ülkenin yetişkin insan kaynaklarını yetiştiren üniversitelerinin özerkliği çok bulunarak kısılmış, neredeyse ileri lise düzeyinde eğitim veren kurumlar durumuna sürüklenerek, bugün hepimizin bildiği tablo ile karşı karşıya gelinmiştir.
Sorumlu yok. Hesap verecek de yok.
Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bazı detaylarda yapılacak eleştiriler, böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi, o günden bugüne, bir daha aynı büyüklükte bir "düşünce" ve "planlamaya" rastlayadığımızı, üzülerek ifade etmek durumundayım. Ancak olumlu tarafından bakarsak, o günün zor koşullarında bunlar başarılabildiğine göre, bugün çok daha fazlasını neden başaramayalım, diye kendi kendime soruyorum.
Köy Enstitüleri Projesi’nin günümüz koşullarına uyarlanmış probleme dayalı öğrenme modalarını başta üniversitelerimiz olmak üzere denemeye ne dersiniz!
TARİH TARİH ENSTİTÜLER
Köy Enstitüsü Hareketi ile ilgili gelişmeleri izleyebilmek için, önemli tarihleri satırbaşlarıyla anımsamak pratik yararlar sağlayabilir. Bunlar daha çok önemli düzenleme tarihleridir.
Şöyle:
1935 yılında toplanan CHP Büyük Kurultayı, köye ağırlık verme politikasını benimsedi. Atatürk bu politikayı eğitim alanında yürütmek üzere, eski kurmayı Saffet Arıkan'ı Milli Eğitim Bakanı olarak görevlendirdi.
1935 yılında, İsmail Hakkı Tonguç, Bakan Arıkan tarafından MEB İlköğertim Genel Müdürlüğü'ne atandı. (Önce vekâleten, sonra asaleten)
(Saffet Arıkan, Atatürk'ün isteği ve geçerli bir köy eğitimi kurma direktifi ile Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilmiş, çavuşlardan yararlanma ve "Eğitmen" sözcüğü de kendisi tarafından önerilmiştir. Yeni bakan, ilk iş olarak bu konuda yetkili ve güvenilir bir eğitken aramış, yakınlarınca önerilen bu işin gerçek adamını, İsmail Hakkı Tonguç'u bulmuştur.)
1936-37 öğretim yılında, Eskişehir Çifteler Devlet Çiftliğinde ilk Eğitmen Kursu açıldı. Bu kurs 6 ay kadar sürdü. (Kültür Bakanlığı Dergisi, Sayı 20-1, 1937)
Haziran 1937'de 3238 sayılı Köy Öğretmenleri Kanunu çıkarıldı; Eğitmen Kurslarının sayısı çoğaltıldı. 6 - 8 ay süreli bu kurslar, değişik illerde 1948 yılına kadar yinelendi.
1937-38 öğretim yılında Eskişehir / Çifteler ve İzmir / Kızılçullu'da iki Köy Öğretmen Okulu açıldı. Bunlara 1938-39 öğretim yılında Kırklareli / Kepirtepe, 1939-40 öğretim yılında DA Kastamonu / Gölköy Köy Öğretmen Okulları eklendi.
7 Temmuz 1939 günü 3704 sayılı yasa çıkarılarak, Eğitmen Kursları ile yeni kurulacak Köy Öğretmen Okulları (Köy Enstitüleri) için arazi sağlandı ve bu kurumlara döner sermaye verildi.
17 Nisan 1940 günü 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu Kabul edildi (17 Nisan günü, "Köy Enstitüleri Bayramı" olarak kutlanmaya başlandı). Köy Öğretmen Okulları, Köy Enstitülerine dönüştürüldü ve 1940-41 öğretim yılında 10 yeni Enstitü daha açıldı. Bu sayı 1945-46 öğretim yılına kadar 20'ye çıkarıldı; 1948-49 öğretim yılında bir tane daha açıldı.
19 Haziran 1942 gün ve 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu çıkarılarak, İlköğretim ve Köy Eğitimi Sistemi bütün ayrıntılarıyla düzenlendi. Bu yasa için, İlköğretim Genel Müdürlüğünce (Kuşkusuz Tonguç'un öncülüğünde) hazırlanıp 30.11.1943 günü ilgililere duyurulan Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu İzahnamesi ile Köy Enstitüsü sisteminin amacı, felsefesi, örgütlenişi, görevlerinin nitelikleri ve sorumlulukları ayrıntılarıyla belirlendi.
1942 yılında Ankara / Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde, Köy Enstitülerine öğretmen, yönetici, denetmen; ülkeye köy araştırmacısı yetiştirmek üzere, Köy Enstitülerinin en yetkin öğrencilerini alıp yetiştiren üç yıl süreli Yüksek Köy Enstitüsü açıldı.
Köy Enstitüleri Eğitim Programı 6 yıllık bir denemeden sonra, 1943 yılında yürürlüğe konuldu.
1945 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile 1954 yılına kadar sürecek bir plan yapılarak, 10 yıllık bir İlköğretim Seferberliği ilan edildi.
1946 yılında yapılan genel seçim sonucunda CHP'nin tutucu kanadı iktidara ağırlığını koydu; Hasan Âli Yücel bakanlık görevinden ayrıldı, Tonguç ve ekibi de görevden uzaklaştırıldı.
1947 yılında Köy Enstitüsü Öğretim Programı ve Yönetmeliği değiştirilerek, öğrencilerin yönetime katılması, iş eğitimi gibi temel ilkeler ve etkinlikler kaldırıldı; mezunlara arazi ve teçhizat verme uygulaması sona erdirildi.
1947 yılı sonlarında Yüksek Köy Enstitüsü kapatılarak öğrencileri başka okullara nakledildi. Yüksek Köy Enstitüsü mezunlarından bazıları "solcu" oldukları gerekçesiyle, yedek subay okulunda, "çavuş" çıkarıldı.
1948 yılında Eğitmen Kurslarına son verildi ve birçok eğitmen de görevden uzaklaştırıldı.
1950'den sonra Köy Enstitülerinin kız öğrencileri ayrılarak, Kızılçullu ve Beşikdüzü Köy Enstitülerinde toplandı. Sonra Kızılçullu kapatılıp öğrencileri Bolu Kız Öğretmen Okuluna aktarıldı. Aynı yıllarda 4 enstitüdeki Sağlık Kolu kapatıldı.
1951 yılında Köy Enstitülerinin öğretim süresi 5 yıldan 6 yıla çıkarıldı.
1953 yılında Köy Enstitüleri Programı ile İlköğretmen Okullarının programları birleştirildi.
1954 tarih ve 6234 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulu'na dönüştürüldü.
Deneme Evresi: 1937 - 1943
Burada, Köy Enstitülerinin 1946'ya kadar, yani özgün deneyimin sürdüğü dönemde yürürlükte bulunan ve "sadece öğretmen yetiştiren" programına değinilecektir.
Önce de değinildiği gibi, Köy Enstitüleri 1937 yılında "Köy Öğretmen Okulu" olarak kuruldu. 1940'a kadar, 1926-34 arasında yürürlükte kalan Köy Muallimi Mektebi Müfredat Programı (1927), İlköğretmen Okulları Programı ile ortaokul, lise ve orta meslek okulları programlarından yararlanıldı (Yücel, 1938, s.235). Bu konuda enstitü müdürlüklerine geniş yetkiler tanındığı DA anlaşılmaktadır. İlk program, Köy Enstitüleri Öğretim Programı adıyla 1943 yılında yürürlüğe girdiğine göre, enstitü müdürlüklerinin 6 yıl boyunca programlarını geliştirmede önemli bir yetkiye sahip oldukları anlaşılır. Özellikle iş ve tarım etkinlikleri, yöresel koşullar ve olanaklar dikkate alınarak enstitülerce programlaştırılmıştır. İlk kurulan (1937) Kızılçullu ve Çifteler Köy Enstitülerinde geliştirilen programlar, diğerlerine örnek oluşturacak ancak, her enstitü kendi özgül koşullarına göre program geliştirmede önemli yetkilere sahip olacaklardı. Kızılçullu Köy Enstitüsü müdürü Emin Soysal'ın, yönetsel ilkelerden sapması ve Bakanlıktan kopuk davranması, Kızılçullu'nun örnek olma şansını azaltmıştır. Örnek, daha çok Çifteler Köy Enstitüsü'dür. Diğer Enstitü müdürlerinin çoğu DA bu olumlu öğretmenlerin arasından seçilip atanmıştır. Asıl olan enstitülerin kendi yarattıkları deneyimlerdir.
1943 tarihli Köy Enstitüleri Öğretim Programı, önemli ölçüde ayrı ayrı derslerin programlarından oluşmuş, ilkokul programlarında olduğu gibi Köy Enstitüsü Programı'nın baş tarafında genel "amaç ve ilkeler" yer almıştır. 1940'ta, yasanın çıkışından sonra gönderilen bir genelge ileTonguç'un mektupları ve işbaşında yaptığı rehberlik, programın oturacağı temel anlayışı ve Ana çerçeveyi çizmiştir. Bakan Hasan Âli Yücel'in imzasıyla gönderilen ilk genelgede şu noktalar yer almaktadır:
Enstitüdeki etkinliklere öğrenci seyirci kalmayıp bizzat katılacak ve bunları öğretmenleriyle birlikte yapacaktır.
Genelgeye göre, "Köy Enstitüleri talebesine halkla doğrudan doğruya münasebete girişmeyi temin edici işler yaptırılacaktır. Her türlü iş sahibi halkla kolay (ve) normal bir şekilde konuşmaları, halk ruhuna âşina olmaları, halkın mühim ihtiyaçlarını giderici pratik tedbirleri bilmeleri, imkân altına alınacaktır."
Öğrenciye titiz bir temizlik alışkanlığı kazandırılacaktır. "Onların korkak, mütereddit, kararsız, iradesiz olmamaları" için çaba gösterilecektir.
"Çocukların müesseseye girdikleri zaman iyi hareketlerinin bozulmaması ve bunların inkişaf ettirilmesine çok itina edilecektir..."
"Enstitülerde planlı, süratli iş görmek ve işi başarmak talebe ve öğretmenler için esas prensiplerden... olacaktır."
Öğrencilere bisiklet, motosiklet, su motörü, otomobil gibi araçların kullanılmasının öğretilmesi;
Çevre özelliklerine göre; ata binme, dağcılık, sandal ve yelken kullanmanın öğretilmesi;
Çevredeki akarsu ve deniz canlılarının incelenmesi ve bunların nasıl değerlendirileceğinin öğretilmesi;
Enstitü ve çevre arazisinin işlenmesi, bayındırlaştırılması, ağaçlandırılıp çiçeklendirilmesi;
Hayvan yetiştirme ve hayvanların korunup ıslah edilmesinin öğretilmesi;
Mandolin, el ve ağız armoniği kullanma ve halk müziği parçalarını ustalıkla söyleme becerisinin kazandırılması, modern müzik parçalarını dinletme;
Köy ve çevre incelemeleri yapma ve bunu öğrencilere öğretme;
Meslekî kitap ve dergileri izleme ve onlara abone olma;
Müze kurma ve bunlardan yararlanma;
Yerel ve ulusal motiflere göre stilize edilmiş giysiler dikme ve eskiden yapılmış olanların müzede sergilenmesi;
Öğrencilere ve çevreye yönelik eğlenceler düzenleme; gibi etkinliklere yer verilecektir.
Öğretmen ve öğrenciler, Anayasada yazılı "cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık prensiplerini, Türk Milletinin yükselmesi için Ana prensipler bilerek çalışacaklar, bu prensipleri hiçbir engel tanımadan hayata tatbik edebilen insanlar olacaklardır"
Ayrıca bu genelge enstitülerde "çocuğu merkeze Alan" bir eğitim anlayışı ile "yurtseverlik"I bir arada görmektedir. Gerçek bir kişilik ise, çocuğun etkin olduğu bir yöntemle geliştirilebilecektir. Önce belirtildiği gibi Genelge bir ilkeler çerçevesi sunmakta, içeriğin doldurulması enstitülere bırakılmaktadır.
Köy Enstitüleri Öğretim Programı:
1943 - 1946
Köy Enstitüleri Öğretim Programı'nın başında yer alması gereken amaçlar, ilkeler ve açıklamalar bölümü, program yürürlüğe girdikten yaklaşık 6 ay sonra yayımlanan bir resmî belge ile de dile getirilmiştir. Bu belge, 19.6.1942 tarih ve 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu'nu açıklayıp yorumlayan İzahnamedir. Daha önce bazı alıntılar yaptığımız bu İzahname (Yönerge), yasaya, programa ve bütünüyle Köy Enstitüsü sistemine gerçek anlamını vermektedir. Tonguç, büyük olasılıklaçoğunluğu Köy Enstitüsü Sistemini içlerine sindiremeyen Talim ve Terbiye Kurulu'ndan böyle bir onay görmeyeceğini bildiği için, İzahnameyi kendisi ekibiyle hazırlamıştır. İyi de etmiştir. 30 Kasım 1943 tarihinde Tonguç'un parafı, Bakan Yücel'in imzasıyla yayımlanan bu belge, Köy Enstitülerinin tarihi açısından DA büyük önem taşımaktadır (Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu ve İzahnamesi, 1943).
1943 tarihli Köy Enstitüleri Öğretim Programı'nda 5 yıl süre içerisinde okutulan derslerin çeşidi 29'dur. Bunların 17'si genel kültür ve meslek dersleri, 7'si tarım dersleri, 5'i de teknik (iş) derslerdir. Genel kültür ve meslek derslerinin haftalık toplam saati 22, tarım derslerinin 11, iş derslerinin de 11'dir. Yani zamanın yüzde 50'si "genel kültür ve meslek dersleri", yüzde 25'i "tarım", yüzde 25'i de "teknik" derslere ayrılmıştır. İlköğretmen okullarının haftalık ders saati toplamı 29 - 30 iken , Köy Enstitülerinin 44'tür. Bazı ara etkinlikler buna dahil değildir. Üstelik kuruluş süreci yaşayan Köy Enstitülerinin son derece yorucu bir çalışma temposu bulunmaktadır. Enstitüyü bitiren öğretmen adayının, birisi Tarım, öteki Teknik alanda olmak üzere iki "Ek Branş" ı olacaktır. Köy öğretmeni "diğer meslek erbabı" yetişinceye kadar, onların DA görevlerini üstlenmektedir. Ancak, tarım ve teknik eğitimin amacı, sadece bu meslekleri icra ettirmek değil, bunun yanında köy okullarında iş eğitimini de yürütmektir.
1943 tarihli Köy Enstitüleri Öğretim Programı, ders dağıtım çizelgeleri ile başlamakta ve ders programları (içerikleri) ile sürmektedir. Ders programları "amaçlar" ve "konular"la kimi dersler için "metot" ya DA "açıklamalar"Dan oluşmaktadır. Bu açıklamaların, öteki ortaöğretim programlarından oldukça yeni bir bakış açısıyla yapıldığı görülür. Örneğin, 1938 tarihli, İlköğretmen Okulları Programı'nda yer Alan Edebiyat; Köy Enstitüleri Öğretim Programı'nda "Türkçe" ; Pedagoji, Psikoloji, Terbiye Tarihi, Umumi Tedris Usulü, Hususi Tedris Usulü, Ders Tatbikatı, Sosyoloji dersleri, "Öğretmenlik Bilgisi" genel başlığı altında toplanmış ve bu dersler; Toplumbilim, Çocuk ve İş Ruhbilimi, Öğretim Metodu, Eğitim ve İş Eğitimi Tarihi adı altında düzenlenmiştir. Bu meslek derslerinin tümünün, "İş Eğitimi" anlayışı ile düzenlendiği görülmektedir (İlk Öğretmen Okulları Programı, 1938, S.9-34; Köy Enstitüleri Öğretim Programı, 1943, S.132-144).
Köy Enstitülerine, programın geliştirilmesinde olduğu gibi, uygulanmasında DA geniş esneklikler tanınmıştır. Ders ve etkinlikler, çalışma koşulları, öğrencilerin yetkinlikleri, öğretmen ve usta öğreticilerin yeterliliği, iklim koşulları, olağanüstü durumların çıkması ve mevsimin gerektirdiği ekim-dikim işleri gibi nedenlerle yoğunlaştırılarak DA uygulanabilecektir. Örneğin, kış gelemeden yatakhane, yol, köprü gibi yerler yapılacaktır. Öncelik yaşam hakkının korunması, can ve malın kurtarılmasındadır. Buna karşılık, kışın kurumsal kurumsal derslere daha çok zaman ayrılabilir. Ekin biçme zamanı kurumsal dersler ertelenebilir. Tüm bu nedenler, kimi derslerin yapılmamasını ya DA eksik yapılmasını haklı kılmaz. Öğrencilere, yılda birbuçuk ay nöbetleşe "tatil" verilecektir (Köy Enstitüleri Öğretim Programı, 1943, S.1-9).
KAYNAKCA :Niyazi Altunya, Köy Enstitüsü Sisteminin Düşünsel Temelleri,
2. Kuruluşunun 36. Yılında Köy Enstitüleri Özel Sayısı, Yeni Toplum, TÖB-DER Aylık Eğitim Bilim ve Sanat Dergisi, 1976.
Köy Enstitüleriyle özdeşleşmiş bir isim;
Yazar Mahmut MAKAL
Yarım asrı geçkin bir süredir, aydın Türkiye kavramı üzerine ışık tutmaya çalışan isimlerden birisi o. Gerçek bir aydın. Daha önce ‘Gerçek Aydınlar Arasında’ başlığıyla yazdığım yazı içerisinde, Sayın Mahmut Makal’dan kısaca söz etmiştim. Tanıdıkça, okudukça görüyorum ki, Sayın Makal’ı kısa paragraflarla, birkaç cümleyle anlatmak yeterli değil.
İlk tanıştığımızda beni Keşan Önder Gazetesindeki yazılarımdan ismen bildiğini söylemişti. Ben de çok mutlu olmuştum, yazarlar da benim yazılarımı okuyor diye… Gerek yazılarımdan, gerekse o günkü fikir alışverişimizden “Doğru yoldasın, hep böyle devam et. Sizler gibi, bilinçli ve vatansever insanları gördükçe umut doluyorum, çünkü çok az var şimdi sizin gibiler ” demişti. Bu sözler beni bir kez daha mutlu etmişti.
Geçen hafta üç tane kitabını imzalayıp verdi bana Mahmut Hocam. Mahmut Hocam diyorum, çünkü tutum, davranış ve tavsiyeleriyle, Hababam Sınıfı filmlerindeki herkesin çok sevdiği öğretmen Mahmut Hoca karakterine benzetiyorum biraz kendisini.
1940’lı, 1950’lili yılların Köy Enstitülüsü Mahmut Makal.
O yılların Köy Enstitülü kuşağına, Türkiye’nin en aydın, en değerli, ülkenin karanlık köşelerine ışık saçmış, vatan-millet ülkülerine en sahip kuşak demek istiyorum. Onlar bir ekol. Onlar Aydınlık Türkiye’nin temel taşları. Onlar kalkınmakta olan bir cumhuriyetin idealist evlatları.
Keşan Önder Gazetesinin sahibi Sayın Feyzullah Aktan da Köy Enstitülü olduğu için Mahmut Makal ve diğer bazı Köy Enstitülü arkadaşları, Türkiye’nin neresinde olursa olsunlar, en azından Önder Gazetesinin abonesi olarak halen diyaloglarını sürdürüyorlar. Yani onlar hep okur-yazarlar. Onlar hep eğitmenler. Onlar her daim kitapla, basınla iç içeler. Okuyan, yazan bir Türkiye en büyük hayalleri ve arzuları. Ama biz toplum olarak okumayı, yazmayı, araştırmayı pek fazla sevmiyoruz.
Ortaokul müdürüm Sayın Mehmet Şahin de geçenlerde Köy Enstitülü olduğunu yazmıştı bana. İki yıl önce beni arayıp bulduğunda, bir yazımda anlatmıştım Şahin öğretmenimi. Yıllardır hiç karşılaşmadığım bir eski müdürüm beni arayıp bulunca ne kadar da mutlu-bahtiyar olmuştum. Sayın Mehmet Şahin’i Ortaokul yıllarımdan çok iyi bilirim. Ama Köy Enstitülü olduğunu yeni öğrendim. Onu tarif etmeme hiç gerek yok. Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım o idealist kuşağın tipik özelliklerine sahip değerli bir insan.
Keşke o kuşak bugün de olsaydı. Şahin Öğretmenlerin, Mahmut Makalların omuzlarında aydınlanan bu ülke bugün, o kuşağa daha çok gereksinim duyar bir noktaya gelmiş bulunuyor. Benim gerçek aydınlar diye tanımladığım bu insanlar, kendini aydın yerine koyup ülkenin bölünmesi yönünde mücadele veren birtakım çevrelerden, eminim ki çok rahatsızlar.
Elimdeki okumakta olduğum, güncel-siyasi konulu kitabı yarım bırakıp şimdi Mahmut Makal okumaya başladım. Malum, üç tane kitap tutuşturdu elime. Birisini okudum bile.
Bu arada biyografisine baktım bu değerli yazarın. 20 civarında kitabı var. Her kitabı en az birkaç veya 7–8 kez basılmış. Bu kitaplar kendi deyimiyle 15 kadar yabancı dile çevrilmiş. Oldukça başarılı bir yazar.
Fakir Baykurt’u görüyorum yazıları arasındaki resimlerde. Köy Enstitülü devre arkadaşı imiş.
Genellikle köy yaşantısını, köy kültürünü işliyor Mahmut Makal. Ve tabi ki Köy Enstitülerini.
Bu nedenledir ki; Mahmut Makal ismi kitaplarının ötesinde Köy Enstitüleriyle özdeşleşmiş bulunuyor. Yaklaşık 60 yıl önce yazmış ilk kitabını. 1940’lı yıllardan itibaren ışık tutmaya çalışmış köylere. Kalkınmayı özendirmek ana tema olmuş kitaplarında. Gericilik, hurafe, batıl inançlar, sağlık ve eğitim zorlukları, köylünün yoksulluk kaderi gibi kavramlar hem yaşadığı hem işlediği konular olmuş.
Eskiden beri hep duyarız, biliriz Köy Enstitülerini. Ama şimdi Mahmut Makal’la birlikte daha geniş bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim.
Şu şekilde anlatıyor yazar Köy Enstitülerini:
—İlk uygulama, Köy Öğretmen Okulları adı altında, 1926 yılında, Kayseri ve Denizli’de olmuştur. Köylerde eğitim kurumu eksikliğinden dolayı bu kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. 4 yıllık ilkokul, sonra 3 yıl Köy Öğretmen okulu, sonra da bir yıl uygulama dönemi sonucu öğretmen yetiştiriliyor.
—Bu arada Atatürk, askerler arasından bazı çavuşların eğitmen kurslarına çağrılarak öğretmen yapılmasını önerir.
—Eğitmen kursları ve Köy Öğretmen okulları ortak çalışmaya başlarlar. 1940’ta çıkarılan bir yasayla bu kurumlar Köy Enstitüsü yapılır. İsmet İnönü Başbakan, Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanıdır.
—O zaman Türkiye’de 63 il vardır. Her 3 ile bir Enstitü olmak üzere, toplam 23 Enstitü kurulmuştur. Her Enstitü üç ilin köylerinin çocuklarını alacak, köy öğretmenleri ve köye dönük diğer meslekleri yetiştirecektir. Sağlık memuru, ebe, teknisyen gibi… Köyün eğiticisi ve rehberi konumunda olmuşturlar bu okullarda okuyup da mezun olanlar.
—Bu okullar ziraata dönük arazi bulunan yerlerde kurulmuştur. Okuldaki her üretim öğrenci emeğidir. Et, süt, sebze, meyve, dikiş, nakış, marangozluk işleri (masa, sandalye, kapı çerçeve, vs).
—Okuldan mezun olanlar, köylerdeki nüfusu hem eğitmek hem de onların ürettiklerini yaşamda kullanıma sunmak için işbaşına geçmiştirler.
İşte Köy Enstitülerinin üretime ve kalkınmaya dönük yüzleri.
İşte Köy Enstitüsü mezunlarının Mahmut Makallar, Şahin Öğretmenler gibi örnekleri.
Şimdi o zamankinden daha fazla ihtiyacımız var böyle üretime, böyle kalkınma hamlelerine, böyle idealist bir nesle…
|
|
|
|
|
|
|
|
|
S A A T |
|
|
|
Bugün 23 ziyaretçi (25 klik) kişi burdaydı! |